Peynire bir de böyle bakın: Eceköy’e hoşgeldiniz

Nov 25, 18:53

Peynire bir de böyle bakın: Eceköy’e hoşgeldiniz

Peynirle aranızın iyi olmaması mümkün; ama ben, peynire tutkulu biri olarak, kendimi şanslı sayanlardanım. Sanırım aileden gelen, yakalayamadığım o eski peynircilik döneminin tadı damağıma yerleşmiş; çünkü peynir benim için kahvaltıya eşlik etmekten çok daha fazlası. İyi bir şarküteri tabağının vazgeçilmezi, şarabın en yakın arkadaşı, akşam yemeğimde yoğurt yoksa elimin gittiği ilk yancı.

Peynir ile aranızda böyle bir ilişki varsa, iyi peynirleri bulduğunuzda hayran olmamak elde değil. Üstelik bu hayranlık, saklanacak bir şey değil; paylaşılması gerekiyor. İşte bu yüzden, yazının devamında sizleri Eceköy Kadın Kooperatifi’yle tanıştıracağız :)
 

Ortak dertlerin ürünü

Eceköy peynirleri, Çanakkale Biga’daki 13 köydeki kadınların ürünü. Kurdukları kooperatif ağı, Biga Kadın Çevre Kültür ve İşletme Kooperatifi ortaklarıyla marka haline geldi. Köylerde bilgilendirme toplantıları, iş geliştirme eğitimleri ve mesleki atölyeler düzenlendi.

Ortak bir dert vardı: kırsalda yaşayan kadınların ekonomik ve sosyal kalkınmasını desteklemek. Sonuç olarak kadınların liderliğinde bir “Çiğ Süt ve Süt Ürünleri” tesisi kuruldu ve evlerin yanında mikro mandıralar faaliyete geçti.

Bugün Eceköy’de üreten kadınlar, kendi işlerinin, emeklerinin ve gelirlerinin sahibi. Önceden evlerinin içinde küçük çaplı üretimlerle sınırlı kalan emekleri, şimdi çok daha geniş bir alana ulaşıyor.

Kazandıkları deneyimler onları ürünü üretenin ötesine taşıyor: Her biri artık Eceköy’ün temsilcisi, ürettiklerini sahipleniyor ve süreç hakkında derin bilgi sahibi. Hiçbir kadın “yapamam” demiyor; Eceköy’de herkes “biz yaptık” diyebilmenin haklı gururunu yaşıyor.

 


Nesilden nesile aktarım

“Çocuklarımıza yedirmediğimiz hiçbir ürünü üretmeyiz.” diyor Eceköy. Hayır, bu cümle bir slogan değil, kooperatifin üretim anlayışının bir özeti. Çünkü kadınların ekonomik ve sosyal kalkınması kadar temiz gıdaya ulaşmak ve çocukları güvenilir ürünlerle beslemek de ortak bir dert. 

Bu üretim anlayışı içinde yalnızca modern hijyen standartlarını değil, aynı zamanda unutulmaya yüz tutmuş reçeteleri korumayı da barındırıyor. Tüm bu reçeteler, kültürel kimliğimizin yaşayan parçaları. E tabii, böyle görebilmek için önce coğrafyayı tanımak gerekiyor. Eceköy, bizim coğrafyamızın göçlerle şekillenmesinden gelen farklı peynirleri, yapım tekniklerini, baharatları hala aynı şekilde yaşatıyor. 

Ekipteki çeşitli yerlerden göçen kadınlar için bu reçetelerin koruyucusu demek yanlış olmaz. Annelerinin, babaannelerinin, anneannelerinin onlara miras bıraktıkları tarifleri aktarmayı adeta bir görev biliyorlar. Üstelik bu görev, çok severek yerine getirdikleri bir tutku.

Tabii tarifleri bir araya getirmek ve modern hijyenle buluşturmak o kadar kolay değil. Her köyün kendine has peynir tariflerini ve kullanılan yerel bitkileri tek tek kaydetmek gerekiyor. Sonrasında gıda mühendislerinin desteğiyle, gelenekselliğin ruhunu bozmadan tariflerimizi bugüne taşınıyor. 

Nihayetinde süt toplamak, pastörizasyon, soğuk zincir ve ambalaj süreçleri modern yöntemler istiyor. Ama ev yapımı hissini kaybetmemek gerekiyor. İşte Eceköy bunu en doğal şekilde yapıyor.
 

Umutsuzluğa yer yok

Bu işin temelinde emek yer alıyor. Emek vermek ise umutlu olmayı istiyor. Çünkü amaç üretmekten de öteye geçiyor: yaşayan bir mutfak kültürü alanı oluşturuluyor.

Biliyoruz ki Eceköy bir proje olarak başladığı günden bu yana beş yüz elliden fazla kadına ulaştı, şu anda ise aktif olarak elli üç kadın kooperatif ortağı olarak işin bir parçası. Bu koskocaman bir başarı, ancak daha da büyük başarı olan nokta bu kadınların üretimde görünür hale getirilmesi.

Eceköy örneği, umutsuzluğa yer bırakmıyor. Emeğinin keşfedilmesini bekleyen, “yaptığım peynir markalı bir ürüne dönüşebilir mi?” diye düşünen onlarca kadın bugün kendi etiketli ürünlerini ulusal zincir market raflarında görüyor. 

Anlayacağınız, Eceköy ekonomik bir etkiden fazlasını yaratmış durumda. Oysa hala pek çok kadın, üretimde hak ettiği görünürlüğü bulamıyor. İşte tam da bu yüzden Eceköy’de üretilen her peynir, kadınların güçlenmesini sağlıyor.
 

Bir ilk: Mobil Mandıra Modeli

Mobil Mandıra, bir fikir olarak “üretim, kadının olduğu yere gitsin” anlayışını barındırıyor. Amaç: köyler ve kadınlar arasındaki iletişimi güçlendirmek, yerel ve yerinde üretim modeline daha çok kadının katılabilmesine alan açmak. 

“Malum, her köyde büyük tesisler kurmak mümkün değil, ancak üretimi onların ayağına götürmek mümkün.” diyor Kooperatif Danışmanı Demet Ayaz. Ve ekliyor, “Mobil mandıranın tek amacı sadece üretim yapmak değil, aynı zamanda peynir yapımını öğrenmek isteyen kadınlara eğitim verebilmek.”

Mobil Mandıra, Eceköy için aynı zamanda bir agroturizmi de ifade ediyor. Şehirde yaşayanların köylere gelmesini, üretimi yerinde görmesini ve geleneksel peynir yapımını bizzat deneyimlemeleri isteniyor. 

Ziyaretçiler yakın çiftliklerden çilek toplayabiliyor, aronya hasadına katılabiliyor ve yerel otellerde konaklayarak bölgeyi yakından keşfedebiliyor. Böylece bölge turizmle birlikte hareket kazanıyor.

 

 


Coğrafi işaretli ürün yolunda

Eceköy peynir çeşitleri sayarak anlatılmaz. Ama biz biraz İsli Çerkes Peyniri ve çıbrıka otlu rulo peynirden bahsetmek isteriz. 

İsli Çerkes Peyniri, Kafkasların peynir geleneğinden geliyor. Kayın ve meşe odununda tütsülenmiş dumanlı bir aroma düşünün. Bu aromaya yumuşacık bir dokunun eşlik ettiğine emin olabilirsiniz.

Çıbrıka otlu rulo peynir ise Bulgar göçmenlerinin ülkemize getirdiği hediyelerden biri. Biga’nın dağ köylerinde yetişen ot ile geçmişten bugüne gelen reçeteye sadık kalınarak müthiş bir tat doğuyor. 

Yakında Eceköy’den beklediğimiz bir müjde de var: çıbrıka otlu peynir ile coğrafi işaret alınması hedefleniyor.

Biliyoruz ki, Eceköy peynirleri şeflerin menülerinde birer yıldız gibi parlayacak. Biz Eceköy’ün hikayesini anlatmayı çok seviyoruz, ama asıl hikaye, peynirlerin kendini en iyi ifade ettiği tabaklarda anlatılacak.